17 Nisan 2013 Çarşamba

SOSYAL YAŞAM

Aile hukuku, aile yapısının tarih içindeki evrimi, aile ile ilgili konular ; mutfak çocuk eğitimi , yaşlılık ,gençlik düğün ,doğum ölüm gelenekleri toplumları yakından ilgilendirir. Aile yapısının üniversal boyutları vardır ancak ulusal ve bölgesel yönleri ağır basar ve aile,bir kültürel çevreye ait olmayı yansıtan kurumdur.Bizim ülkemizde bu açıdan Akdeniz ve Ortadoğu ülkeleriyle bir kültürel çevre teşkil eder.
Aile bir toplumun en muhafazakar, az değişen kurumlarından biridir ve şimdi bu asırda değişmektedir.bu değişme sebebiyle yazar “aile” kurumunun bir tarihçinin araştırmalarında konu olması gerektiğini düşünmektedir.Bu nedenle Osmanlı toplumunda aile yapısı üzerine yazdığı makaleleri yeniden ele alıp düzenlemeyi uygun görmüştür.
Yazar kitabında öncelikle Osmanlı ailesinin toplumsal çerçevesini genel hatlarıyla açıklamıştır.Daha sonra Osmanlı hanedanı ailesinin dini ve fiziki ortamları üzerinde durmuştur.Bunların ardından ailenin hukuki temeli ve günlük yaşamı ile ilgili makalelerini bir araya getirmiştir.Son olarak da 19 yy ile birlikte aile yapısında gerçekleşen değişim ve Türkiye’de aile yapısı üzerindeki yansımalara değinerek kitabını sonlandırmıştır.
OSMALI AİLESİNİN TOPLUMSAL ÇERÇEVESİ
“Osmanlı Ailesi” çok geniş içerikli bir kavramdır.Bu kavramın içinde her şeyden önce imparatorluğu yöneten “hanedan” vardır .Osmanlı içindeki hukuki farklılaşmaya rağmen tarihi-kültürel doku, imparatorluğun her dinden halklarını aile yaşamları ile birbirine benzeştiriyordu.Bunda Osmanlı kadar Osmanlı öncesinin de payı vardır.
Osmanlı ailesi yaşadığı mekan bakımından göz atılırsa bu topluluğun halkının birbirinin kefili olduğu göze çarpar.Bu mekanlar köyler veya mahallelerdir.Bu fiziki ortamı oluşturur.Ayrıca üç kuşağın bir arada yaşadığı ,ama aynı zamanda bir hukuki ve mali birim olan “hane” kavramı da önem taşımaktadır.
Günlük yaşam ve üretimde Osmanlı ailesi ,çekirdek ailenin yaşam kalıplarından çok büyük ailenin yaşam ve üretim kalıplarına uymaya meyillidir.Zaten geleneksel köyler ve şehirlerde çekirdek aile ,hayatın sürdürülmesi için uygun bir aile tipi değildir.Ailenin üretimi yıllık tüketim stoklarının hazırlanması ,kırsal alandaki iş bölümü ailenin güvenliğinin sağlanması bakımından üç kuşağın bir arada barınması gerekir.Bu kültür mirasının aktarımı içinde gereklidir.Genellikle hane halklarının ikamet ettiği hane tipleri de birkaç kuşağı barındırmaya müsaittir.Avlu etrafında yer alan odalar veya küçük binalarda geniş aile bireyleri yaşar ;aile içi eğitimde çocukların eğitimi kuşaklar tarafından yerine getirilir.Tüketime yönelik malzeme yiyecek,giyecek ile organik bir bağ içindedir.
Ancak bu yapı İstanbul , Selanik ,İzmir gibi büyük liman şehirlerinde daha değişikti.Çekirdek aile tipi daha yaygındı.Coğrafyaya ,yetiştirilen hayvana ve askeri yapıya göre aşiretler arasında farklılıklar olsa da şehirlerde ve köylerdeki aile tipi dinlere göre farklılık arz etmediği için “Osmanlı ailesi” kavramı altında inceliyoruz .Müslim ve gayrimüslimler arasında önemli yaşam farkı ve aile yapısında akrabalık ilişkilerinde derin ayrılıklar olduğu konusundaki yaygın yanlış kanaattir.Millet sistemi farklı dinden insanların evlilik ve akrabalık kurarak kaynaşmasına manidir ve her halk kendi kampında yaşamıştır ama kültürel etkileşim ve hayatın temel kurumlarındaki ortaklık şaşılacak derecede yüksekti.
AİLENİN DİNİ AİDİYYET ORTAM OLARAK “MİLLET” SİSTEMİ
Osmanlı devleti bir Müslüman devletti ve son İslam imparatorluğu olma vasfını taşımaktadır.Gayrimüslimler bu imparatorluk altında himaye altındadır.
Kılık kıyafet ayrımı ve ayrı mahallelerde oturma zorunlulukları gayrimüslimlerde benimsemişlerdir.Gayrimüslim halk için Müslümanlara karışmama ,dini bu yolla

devam ettirme söz konusudur .Bu nokta önemlidir zira Osmanlıdaki millet biçiminde teşkilatlanma ve ferdin bu kesimdeki aidiyeti
Modern dünyadaki azınlık statüsü ve psikolojisinden hem objektif hem de sübjektif esasları itibariyle farklıdır.
“Millet” sözü dini bir aidiyeti ifade eder Osmanlı nizamında fert doğduğu millet kompartımanının içinde o cemaatin otoritesine bağlı olarak yaşar,ancak ihtida ederse bu kompartımanı değiştirirdi.Millet ulus anlamında bir kavram olmayıp bir içtimai teşkilatlanma ,bir ruh hali ve tabanın birbirine bakışını ifade eder.Cemaatler arasındaki ilişki azdır,çatışma azdır ama gerilim devamlı vardır .Çekişme rekabet eğilimi Osmanlı cemiyetinde son asırdaki uluslaşma ve modernleşme ile başlamıştır.
19. asırda her dinden bir gurup genç imparatorluğun eğitim müesseselerinde bütün diğer insanlarla birlikte eğitilmiş,bürokrasiye girmiş yükselmiş ve Osmanlı seçkinleri içinde yer almışken ;bir gurup bu sürecin dışında kalmış, ulusça akımlar ve çalışmalara katılmış,diğer kalabalık üçüncü grup ise asırlardan beri sürdürdüğü hayatı köylü ve şehirli zanaatkar ve esnaf olarak devam ettirmiştir.

AİLENİN FİZİK ORTAMI : MAHALLE
Osmanlı mahallesi geleneksel kentin bir kesimidir,yani kapalı bir cemaatin yerleşmesi olarak kendini gösterir .Geleneksel yerleşme savunma ve iklim koşullarına karşı koyabilme nedeniyle üst üste inşa edilmiş bitişik nizam binalarından ,serinlik ve havalandırmayı sağlayan dar sokak ve dehlizlerden oluşur .Ama önemli olan iklim ve coğrafyaya göre biçimlenen fiziki doku değildir ,mahalle bir içtimai kültürel biçimdir ve birbirini tanıyan ve birbirlerine kefil olan hanelerden oluşur.bunu önemi ise mahalle ve köy halkının birbirine yabancılaşmış sosyal ve hukuki yönden bağımsız hanelerden oluşmasını önler,birey ailesi gibi yaşadığı mahallenin de bir üyesidir.18yy ve hatta 19 yy başlarında büyük şehirlerin mahallelerinde bile toplumsal sınıflaşmaya göre biçimlenmiş belirli bir mekan farklılaşması yoktur.Dinsel farklılık hariç ,dil ve etnik farklılık önemli değildir , imparatorluğun her sınıf ve her bölgesinden insanlar belirli kurallar ve etiket çerçevesinde yaşarlar .Mahalle mescidi ve kahvehane bir toplantı ve tartışma mahalli olup kamuoyunun oluştuğu merkezlerdir.
Aslında burada üzerinde durulmak istenen konu mahallenin hukuki varlığından çok ;kültürel içtimai bir birim olduğudur.

TOPLUMSAL TABAKALARI İTİBARİYLE OSMANLI AİLESİ
Osmanlı toplumunda yasal olarak kabul edilen ,irsi bir aristokrasi yoktur.Sosyolojik kavramlar çerçevesinde üretici ve denetici veya yönetici ve yönetilen sınıfla mevcuttur.Ortaya çıkan güçlü derebeyi ve ayanlar ise kısa zamanda silinmiştir.Kapalı kastlar veya imtiyazlı sınıfları devam ettiren evlilik düzeni , evlilikle doğan soyluluk imtiyazları veya irsi haklar söz konusu değildir.Devleti yöneten hanedanın evi olan “Harem” ise özgün bir müessesedir.Osman oğulları sülalesinin hakimiyet kalıpları da özgündür.Hanedanın azalığı , evlilik kuralları , padişah çocuklarının ve soyun devamı için geliştirilen usul ve adetler Osman oğulları hanedanına özgün kurallardır.Altı asır boyunca hiç kimse Osman oğulları ailesini uzaklaştırmayı ve tahtlarına gelmeyi düşünmedi , böyle düşünenlerden sırf hükümdarlar değil etraftaki halk da hoşlanmadı.hakimiyet Osman oğullarınındı.
Osmanlılar onaltıncı asırdan sonra doğulu Müslüman hanedanlarla evlilik bağı kurmadılar.Padişah oğulları cariyelerle evlendi , padişah kızları da yabancı veya yerli hanedanlardan olmayan devşirme paşalar veya halktan çıkan rütbe sahipleriyle evlendiler.Osman oğulları ailesinin yaşadığı mekan olan saray hanedan azasının ilişkileri ve Harem-i hümayun halkının , sultanların yaşam ve eğitimi , 19.yy da büyük

gelişme ve değişim geçirdi.Osmanlı sarayı elli yıldan kısa bir süre içinde şaşılacak bir hızla değişen dünyanın diplomasisine ve protokol şartlarına uyum sağlamakta, hanedan mensupları ve saray hizmetlileri bünyesel bir değişiklik geçirmekte ama bu arada klasik Osmanlı saray teşkilatının bazı temel müessese ve ananatı da kendini koruyabilmektedir.
Osmanlı toplumunun seçkin zümresi ilmi gücünden elde etmiş olan ulema aileleridir.ulema sınıfı hiyerarşiye bağlanan bir eğitimden gerçek belli bir bürokratik hiyerarşiye göre terfi etmektedir.17. ve 18. yüzyıllarda ilmiye aileleri gerçekten irsiyet kazanmış hanedanlar haline dönüşmüştür.Osmanlının modernleşmesinde üst sınıf ilmiye üyelerinin daha çok merkezi devlet paralelinde hareket etmeleri de dikkate değer bir konudur. Onlar diğer toprak sahibi nüfuzlu grupla birleşip merkezi devlete uyum sağladıkları görülmüştür.Yine Osmanlı ilmiye sınıfının servet , eğitim ve görgü sahibi bir sınıf olması dolayısıyla bu sınıf kadınlarının da modernleşme hareketlerinde öncü rol üstlenmeleri doğal karşılanmalıdır görüşü yaygındır.
AİLENİN HUKUKİ TEMELİ
Yazar bu bölümde aile hukukunu araştırırken sadece büyük merkezleri değil aynı zamanda eski köy ve aşiret yapısını muhafaza eden diğer küçük yerleşmelerde rastlanan hukuki uygulamaları da dikkate almak gerektiğini anlatmaktadır.Örneğin kız tarafına damat adayının “mehr” adı altında bir para ödediği görülüyor.Bu olay sadece Türkiye’ye yada diğer Arap ve İslam ülkelerine mahsus değildir.evlilikte bu tür para ödemeler veya taraflardan birinin maddi istismarı bütün geleneksel-kırsal toplumlarda rastlanan bir özelliktir.
İslam hukukuna göre mehr’in mutlaka verilmesi gerekir ve İslam hukuku mehr konusunu evlenen kız lehine düzenlemiştir.Ancak toplum yapısının bu gibi düzenlemeleri ne derece kabullendiği tartışılır.imparatorlukta ilk bakışta bölgeden bölgeye, şehirden şehre ;aynı şehirde mahalleden mahalleye farklı renkler ve adetler göze çarpsa da genelde Akdeniz dünyasının binlerce yıllık bir ortak kültür çevrisi olduğu gerçeğinden diyebiliriz.Bu kültürel çevre bir aile tipi ortaya çıkarmıştır.Ancak 150 yıldır metropolleşen ve kentleşen dünyada eski yapılar değişime uğramakta ve aslında bu değişim ülkelerde ve toplumlarda benzerlikler ve paralellikler taşımaktadır.Geçen zaman ve kentleşme Osmanlı toplumunda da aileyi ve ilişkiler sistemini değiştirmiştir.19 yy İstanbul ailesi her ne kadar bu günkü modern aile tipinden farklıysa da aile yapısının temelden değişmeye başladığı açıktır.

 EVLENME
Bir çok geleneksel toplumda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da ayrı dinden gruplar arasında evlenme pek azdı.Geleneksel ailenin yapısı içinde en önemli üye kadındır.Fakat gerek aile içindeki gerekse toplumdaki statüsü , üretim fonksiyonu ile orantılı değildir.Kadının aile ve toplum içindeki konumu çocuklarının sayısı ve yaşlılık ile yükselir.Geleneksel toplumda kadının özgürlüğü söz konusu değildi.yine üretim sürecine kendi özgün kararıyla katılmadığı için bu toplumda erkeğin özgürlüğünden söz etmekte mümkün değildir.Ancak kadının ailenin erkeklerine bağımlılığı ,evlilikten sonrada devam eder ve kırsal kesimdeki kadın; şehirdeki hemcinsinin aksine bir aileden diğerine transfer edilen üretim unsuru konumundadır.
Osmanlı imparatorluğunda şer’i hukukun , özellikle kamusal alanda ve toprak düzenine ilişkin işlemlerde yerini geniş ölçüde örfi hukuka bıraktığını biliyoruz . Bugünkü ayrıma göre özel hukuk alanına giren düzenlemelerin ise şer’i hukuka bırakıldığı fikri yaygınsa da yazar aynı kanaatte değildir.özellikle aileye ilişkin ,evlenme boşanma gibi konularda şer’i hükümlerin dışına çıkıldığı anlaşılmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder